9 Kasım 2025 Pazar

Muse

Çok özledim....
Çok yoruldum...
Huzura ihtiyacım var...
Mutlu olmayak istiyorum...
Seni.......

2004’te,
bir kış akşamı,
gözlerinle çarpıştım Ankara'nın puslu soğuk havasında;
sigaramın ucu gibi yandı içim,
küllerim havaya karıştı.  

2005’te,
ellerin avucumda bir martı,
denizin tuzunu yaladık dudak dudağa Foça'da Çeşme'de;
“mutluluk bu,” dedik,
yalan değil, gerçek bir yara gibi. 

2006’da,
geceleri sokak lambası altında öpüştük,
gölgelerimiz duvarlara yaslandı;
sabahları uyanır uyanmaz
“seni seviyorum” dedik,
kelimeler bir ekmek gibi taze. 

2007’de,
kavgalarımız bıçak sırtı,
ama barışımız baldan tatlı;
bir bakışınla eridim,
kar gibi, ter temiz

2008’de,
aşkımız olgunlaştı şarap gibi,
her yudumda daha derin,
daha keskin;
geceleri fısıldadık sırları,
gündüzleri paylaştık güneşin sıcaklığını;
bir bakışınla yeniden doğdum,

2009’da,
yorgunluk çöktü omuzlarımıza,
ama kol kola yürüdük;
adımlarımız ritim,
kalbimiz davul. 

2010’da,
sonbahar yaprakları gibi döküldük,
ama köklerimiz toprağın içinde;
ayrılık değil bu,
bir durak,
bir nefes,
bir “hoşça kal” değil,
“yarın görüşürüz” gibi. 

Aşk,
2004-2010 arası,
ne destan,
ne masal;
sadece iki insan,
bir avuç mutluluk,
bir tutam hüzün,
ve Can Yücel’in dediği gibi:
“sevmek, bir ömür boyu aynı kişiye farklı farklı âşık olmakmış.”






2 yorum:

The Bard dedi ki...

Aşka gelmişliğin dışa vurumu ancak bu kadar yoğun olabilirdi... teşekkürler duygularıma tercüman olduğun için, güzel kardeşim...

Adsız dedi ki...

Murakami’nin İmkansızın Şarkısı diye ünlü bir kitabı var. Nedense aklıma hep o gelir. Kaybedilen bir aşk ve büyüme sancıları… Özlüyorum o yılları.